Vadideki Güzel Şehir Bitlis
Van Gölü’nün kuzey batısını bir hilal gibi çevreleyen Bitlis’in bir ucunda Süphan Dağı, diğer ucunda Nemrut Zirvesi yer alıyor. Dağlardaki şifalı bitkilerle yapılan otlu peyniri, Van Gölü’nün inci kefali ve tandırda bütün olarak pişirilen büryan kebabı en meşhur lezzetleri. Tabii bunlara baharda toplanan uçkun ile Adilcevaz, Hizan ve Mutki’nin cevizini de eklememiz lazım. Bitlis, insanlık tarihi ile birlikte var olmuş ve insani ilişkileri ile varlığını sürdüren bir şehrimiz.
Dünya imparatorluğu için yola çıkan Büyük İskender önce Babil’i alır. Ancak alnında çıkan iki yumru onu oldukça rahatsız eder. Hekimler, şifanın su kaynaklarında olduğunu söyler. İskender, adamlarına Dicle’nin bütün kaynaklarını araştırmalarını emreder. Ordu, nehir boyunca kuzeye doğru ilerler. Nehre su veren tüm kaynaklarda mola verilir, ancak hiçbiri fayda vermez. Dicle’yi besleyen Bitlis’in Rabat ve Kösür çaylarına ulaşılır. Rabat’ta da umduğunu bulamaz ancak Kösür Çayı’nın kaynağından çıkan su İskender’i iyileştirir. Boynuzları kaybolan İskender, komutanlarından Leis’i çağırır ve emreder: “Buraya öyle bir kale yap ki, benim gibi bir cengâver dahi onu ele geçiremesin!” Leis, kaleyi 7 yılda tamamlar. Bu arada İskender İran ve Hindistan’ı fethedip geri dönmüştür. Kalenin önüne gelir ve anahtarlarını ister. Leis reddedince İskender kaleyi kuşatır ancak alamaz. Geri çekilince Leis, İskender’in huzuruna çıkar, kalenin anahtarlarını sunar ve onu şehre davet eder. İskender hiddetle sorar: “Bre mel’un, madem anahtarları verecektin onca adamımı neden kırdırdın, beni neden bu kadar uğraştırdın?”. Leis saygıyla eğilir ve şu cevabı verir: “Ey büyük Fatih! Benim direnmem, sizin emriniz gereğiydi. Sizin dahi alamayacağınız bir kale yaptığımı göstermek için bu cür’eti gösterdim. Kale sizindir, benim için vereceğiniz kararda da boynum kıldan incedir.” İskender bu cevabı beğenir.
Doğu’yu, Güneydoğu’ya bağlayan doğal geçit… İki nehrin ortasındaki vadide kurulan şehir… Kaleleri, anıt mezarları, kümbetleri, hanları, hamamları, medreseleri ve köprüleri ile güzel şehir… Tarihi dokusunu kaybetmeyen nadir şehirlerimizden biridir Bitlis.
İki çayın birleştiği yere yapılan bu müstahkem kaleye komutanının adını verir: Bedleis (Liz’in kalesi/Liz’in yurdu). Bu isim zamanla Bitlis’e dönüşür. Zümrüt yeşili, reyhan kokulu Kösür çayının kaynağına da bir çeşme yapılır. Bitlis’e 10 km mesafede Duav (İki su) Yaylası’ndaki bu çeşmenin adı günümüzde de İskender Çeşmesi’dir. Ünlü Türk lügatçisi Şemseddin Sami, Bitlis kelimesini, “Havası ve suyu güzel olan yerin adı” şeklinde tarif eder.
Bitlis, turizm değerleri açısından oldukça zengin bir şehir. Van Gölü kıyısındaki altın kumsallar, Türkiye’nin en büyük krater gölleri, şifalı kaplıcalar, mineralli içmeler, müthiş trekking parkurları, zirve tırmanışları, kayak merkezleri… Öyle bir şehir ki turizm açısından adeta yok yok!
Bitlis’te Beş Minare
Bitlis camileri içinde en eski olanı 1153 tarihinde yapılan Ulu Camii’dir. Selçukluların bölgedeki ilk eserlerinden biri olan Ulu Camii, Artuklu mimari tarzının ilk örneğidir. 4. Şeref Han tarafından yaptırılan Şerefiye Camii ve Külliyesi şehrin en önemli eserleri arasında yer alıyor. Bitlis’te Ulu Camii ve Şerefiye Külliyesi’nin yanı sıra Meydan, Gökmeydan, Kızıl Mescit, Dört Sandık, Alemdar, Ayn’el Barit (Soğuk Pınar), Kureyşi ve Sultaniye Camileri ile Seyyid İbrahim, Hacı Begiye ve Memi Dede Mescitleri şehrin en önemli tarihi ibadethaneleri arasında yer alıyor.
“Bitlis’te Beş Minare” türküsüne konu olan minarelerin dördü Ulu Camii, Şerefiye, Meydan ve Gökmeydan Camilerine aittir. Beşinci minarenin ise Hatuniye, Kalealtı veya Kadiriye Camilerinden birine ait olduğu yıkılınca yerine yenisinin yapılığı tahmin edilmektedir. Başta Bitlis camileri olmak üzere, şehrin kaleleri, hanları, hamamları, anıt mezarları, kümbetleri, medrese ve köprüleri yöreye özgü kesme taştan yapılmıştır. Bitlis ve Ahlat’tan çıkarılan taşlar ince ince işlenmiştir. Ahlat taşı günümüzde de yoğun olarak kullanılmaktadır.
Bitlis Medreseleri ve Türbeleri
Bitlis, Selçuklulardan başlayarak bir üniversiteler şehri olmuş. Selçuklular dönemi medreseleri (üniversiteler) Osmanlı döneminde ya restore edilmiş veya yeniden yapılmış. Bitlis’in en ünlü eğitim kurumu İhlasiye Medresesi. Mimari üslubu ve süslemeleri ile tam bir şaheser. Medreseler içinde, Hatibiye, Şerefiye, Nuhiye, Yusufiye, İdrisiye, Kadiriye, Hacı Begiye, Ahlakiye ve Şükriye Medreseleri en ünlüleri. Bitlis, türbe ve ziyaretgâh açısından da Türkiye’nin en zengin illerinden birisi. Bitlis’in en çok ziyaretçi alan yeri Şehitlik mevkii. 641 yılında Hz. Ömer döneminde bölgenin fethi ile görevlendirilen İyaz bin Ganem komutasındaki ordudan şehit düşenler burada metfun. Şehitliğe daha sonra Memi Dede Türbesi ve mescidi yapılmış.
Türbenin az ilerisinde ise Peygamberimizin Sancaktarı Eyüp Sultan Hazretleri’nin kardeşi Feyzullah Ensari’nin (Alemdar Baba) türbesi yer alıyor. Türbenin üstüne daha sonra Alemdar Camii yapılmış. Önemli kervan yolları üzerinde bulunan Bitlis, han ve kervansarayları ile asırlar boyu yolculara hizmet vermiştir. Halen Bitlis’te 11 han, 3 kervansaray bulunuyor. Bunların en önemlileri El Aman ve Papşin Kervansarayları ile Şerefiye ve Baş Han’dır. Bitlis Tatvan arasında kışın çok fırtınalı geçtiği Rahva düzlüğünde yer alan El Aman Kervansarayı geçtiğimiz yıllarda restore edilerek halka açık bir kültür sanat merkezine dönüştürüldü. 16’ıncı yüzyılda Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan ve 90 metreye 70 metre büyüklüğündeki kervansaray, Bitlis Eren Üniversitesi’nin kullanımındadır.
Bitlis’in, Ahlat’ın, Adilcevaz’ın, Hizan’ın ve Mutki’nin yaylaları baharla birlikte arıların şenliğine sahne olur. Biraz yorulur arılar ama asıl lezzetli bal da o baldır. Yaz aylarında Bitlis yaylalarına çıkarsanız, ruhani duygular sarar sizi. Rengârenk çiçekler, arıların çiçeklerden topladığı polenler, böcek ve kuş cıvıltıları ile şenlenen doğa ve hayatın tüm mucizevi anları için el açıp, şükredesi gelir insanın Rabbine.
Yazı ve Fotoğraf: Ali İhsan Gülcü